KENDİNİ HASTAYA HİZMETE ADAMIŞ BİR HEKİM:DR. ALAADDİN KAYA

KENDİNİ HASTAYA HİZMETE ADAMIŞ BİR HEKİM:DR. ALAADDİN KAYA

Dr.Mehmet Bozkurt*

Dr Alaaddin Kaya,1974 yılında Vakıf Guraba Hastanesinde İç Hastalıkları Uzmanı olarak göreve başlamıştı. Kayserili olan ve halen Erciyes Üniversitesinde profesör olan arkadaşımla 1977 Ocak ayında aynı hastanede Radyoloji ihtisasına başlamıştık. Kısa zamanda biz iki asistan, bu doktor ağabeyle radyolojide ayrılmaz üçlü olmuştuk.

Alaaddin Ağabey, hastaya ibadet aşkıyla bakan, polikliniği halvet gibi kabul eden derviş ruhlu bir doktordu. Bize ve birçok hekim arkadaşa hastaya hizmeti o öğretmiştir. Akşama kadar poliklinikte hastaları muayene eder, laboratuvara ve röntgene gönderir, bizden de hemen röntgenlerin sonucunu isterdi. Hastanın muayenesini yapar, laboratuvar tahlillerini yaptırır ve gerekiyorsa röntgenini çektirir ve sonuçlarını yakın takip ederek işini tamamlardı.

O zamanlar ultrason ve bilgisayarlı tomografi yoktu. Hastanın yatması gerekiyorsa yatırır, yatak bulamazsa başka servisten yatak bulur, gene yatırırdı. Eğer sevk gerekiyorsa işlemlerini tamamlar takip eder hatta taksi parasını da verip gönderdiği olurdu. Para hesabı yapmazdı.

Saat 16.00 da mesai bitiminde biz üçümüz tam kapıdan çıkarken veya taksiye binerken gelen acil hastayı muayene etmek için geri döner, tahlillerini yaptırtır, röntgeni çektirtir teşhisi koyar reçetesini yazar, hemşireye tedavi için talimat verir, hastanın ertesi güne işi kalmazdı.Onun bu çabası  bir iki ay değil yıllarca devam etti.

……………

Dr Alaaddin Kaya, 1971 yılında kolera salgını esnasında karantina uygulamasında hac dönüşü hacıları kontrol muayenesi yaparken Mehmed Zahid Kotku Hocamızı muayene eder.Hocaefendi Onu İskenderpaşa Camii’ne davet eder. Fakat O, bu daveti unutur. Bir gün rüyasında Mehmed Zahid Kotku Hocamız Onu tekrar çağırır. O zaman camiye gider. Hocamız Onu görünce “Çağırmasak geleceğin yoktu” der.

Alaaddin Ağabey, bir gün Mehmed Efendi Hazretlerine erbaine girmek istediğini söyler. Hocamız da cevaben “Senin erbainin poliklinikte hasta bakmaktır” der. (Erbain, dergahlarda 40 gün süren dış dünyadan tecrit olarak yapılan riyazete dayalı zorlu manevi bir eğitimdir).

Bu ağabeyimiz İstanbul Beyefendisi ve mizaç olarak son derece yumuşak huylu (bazen yüzde yüz pamuktan mamul derdim) hizmet ehli ve cömert ve aynı zamanda sufi yönü daha ağır basan mahviyet ve feraset sahibi bir doktordu.

Hastanede uzman olarak çalışırken başhekim tarafından uzaklaştırılan fakat mahkeme kararı ile geri dönen huysuz ve sert mizaçlı ve inançsız bir dahiliye klinik şefi vardı. Bir gün Dr. Alaaddin ağabeye bir kadın hasta kızar ve bu şefe şikayet eder. O da “Hanım sen kimi bana şikayet ediyorsun. O yolda yürüyen bir melektir’’ der. İşte böylesine hastanede onu herkes severdi.

O zaman Beşiktaş’ta oturduğumuzdan akşam üçümüz beraber onun tuttuğu taksiyle eve dönerdik. Alaaddin Ağabey, eve dönerken de ve sabah işe gelirken de hemen hemen her gün Süleymaniye Camii avlundaki mezarlığa muhakkak uğrar, Gümüşhaneli Ahmet Ziyaüddin Hocamızın türbesini ziyaret ederdi.

Süleymaniye Camii’nin avlusunda Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin yanında Gümüşhaneli Ahmed Ziyaüddin (K.S.) in ve zevcesinin demir parmaklıklarla çevrili türbesi vardı. Kabir taşında da “Nazar kıl çeşm-i ibretle, makâm-ı ilticâdır bu/ Erenler dergâhı, bâb-ı füyûzât-ı Hüdâ'dır bu/ Ziyâüddîn-i Ahmed, mevlidi anın Gümüşhâne, Şehir-i şark-u garbın, mürşid-i râh-ı Hudâdır bu/ Muhakkak ehl-i Hakk ölmez, ebed haydır bil eyzâir! Saray-ı kalbini pâk eyle, bâb-ı evliyâdır bu/ diye yazıyordu.Az ileride de onun dört büyük halifesi Hasan Hilmi Kastamoni, İsmail Necati Safranboli, Ömer Ziyaüddin Dağıstani ve Mustafa Fevzi Tekfurdaği’nin türbeleri vardı. Bu ağabeyim hastanedeki mesaisine ilaveten burada da sanki bir türbedar gibi bütün bu türbelerin bakımı ile meşgul olurdu.

Alaaddin Ağabey, demir parmaklıkları boyuyor veya boyatıyor, türbelerin hem içinde ve hem dışında toprağı çapalıyor, havalandırıyor temizliyor ve çiçekler dikiyordu. Oraya bir su deposu ve çeşme yaptırdı. Hürrem Sultanın türbesi ve bu büyük zatların türbeleri arasında kalan bahçeyi de çapalayıp havalandırarak düzenledi. Muhtelif çiçekler ve manolyalar dikti ve çok güzel bir bahçe meydana getirdi. Bütün bu işlerin masrafını da cebinden öderdi.

Alaaddin Ağabeyin  eşi de çocuk hastalıkları uzmanı olduğundan maddi problem yaşamıyordu. Bu düzenlemeleri yaparken de hastaneden veya dışarıdan bir çok doktor arkadaş gönüllü olarak seve seve Ona yardımcı olurlardı... Velhasıl O, hastanede Allah’ın hasta kullarına; türbede de Allah dostu mürşidi kamillere hizmet ediyordu.

O sıralar iki kız çocuğu vardı. Bir erkek çocuk istiyordu. Eşi hamile kaldı. Oğlu oldu. İsmini Gümüşhaneli Hocamızın ismini yani Ahmet koydu. Mehmed Efendi Hocamız Şakir ismini ilave etmişti.

Alaaddin Ağabey, bir keresinde Beşiktaşta gece bir hastaya çağrılır. Hasta zengin bir Rumdur. Fakat yanında kimsesi yoktur.  Hastada kalb yetmezliği vardır. Muayenesini yapar reçetesini yazar. Rum hasta  Müslüman olmak ister.Ağabeyimiz tevbe ettirir ve istiğfar çektirir ve kelimei şehadet getirtir ve Rum hasta Müslüman olur. Şimdi de sana bir Müslüman ismi verelim der. İsmi Kirkor olan Rum Hastayla Hasan isminde mutabık kalırlar  ve  adı Hasan olur. Ertesi sabah hastanın vefat haberini alır.

1989 senesinde Vakıf Guraba Hastanesi Üniversite olmuştu. Üniversite olunca birçok doktor ve personel ayrıldı. Dr Alaaddin ağabey de Süleymaniye Doğumevine İç Hastalıkları Uzmanı olarak naklen tayin oldu. Çok sevdiği Hocalarına daha yakın olmuştu. Hem Gümüşhaneli Hocamız ve Halifeleri hem Mehmed Zahid Efendi Hocamızın hemen yanında hastalara hizmete devam ediyordu.

Mehmed Efendi Hazretlerinin vefatından sonra yaklaşık 2 ay geçmişti. Hocamız sağlığında iken yerine kendisinden sonra damadı Esad Hocamızı tayin etmişti. Ocak ayı idi. Esad Coşan Hocamızın Hocaefendinin yerine geçtiği ilan edildi. Mehmed Efendi Hazretlerinin dünürü ve Esad Hocamızın babaları Necati Amcamız da bu olayı doğrulamıştı. Birçok insan da net olarak rüyalarında Mehmed Efendi Hocamızın yerine Esad Hocamızın geçtiğini görmüştü.

Emekli olduktan sonra da 2 yıl Zeytinburnu’nda aynı hastanede çalıştık. Orada da servis hastaları hariç günde 60 hasta baktığı oluyordu. Oradan da ayrıldı. Beşyüzevler’de bir Tıp Merkezinde merkez kapanıncaya kadar çalıştı. Allah bu ağabeyimiz gibi bizleri de hizmet ehli örnek insanlardan eylesin, daha nice örnek insanları karşımıza çıkarsın.

Dr.Mehmet Bozkurt* (Yard. Doç Dr., Radyoloji Uzmanı)

Haber Resimleri